Τετάρτη 6 Οκτωβρίου 2010

Yüksek Verimli Süt Ineklerinde Yaglı Karaciger Sendromu Riskini Arastırmak AmacıylaUltrasonografik ve Biyokimyasal Muayeneler



Yüksek Verimli Süt Ineklerinde Yaglı Karaciger Sendromu Riskini Arastırmak Amacıyla Ultrasonografik ve Biyokimyasal Muayeneler


Özet:Fakültemiz Uygulama ve Arastırma Çiftligindeki yüksek verimli süt ineklerinde
(n:15) yaglı karaciger sendromu riskini arastırmak amacıyla sonografik olarak kantitatif ve
kalitatif karaciger ile biyokimyasal kan muayeneleri yapıldı. Karaciger dorsal-ventral sınırlarının
Proc.spinalis’ lere olan uzaklıgı, karaciger kalınlık ve ventral açıları, vena cava dorsal-ventral
sınırları, horizontal-vertikal çapları, alanı ve çevresi 12.-11.-10. interkostal aralıkta (IKA); vena
porta dorsal-ventral sınırları, horizontal-vertikal çapları, alanı ve çevresi 10. IKA.’ da; serum
AST, LDH, GGT, T.Protein, T.Bilirubin düzeyleri saptanarak dogum öncesi ve sonrası önem
kontrolleri arastırıldı.
Dorsal karaciger sınırının Proc.spinalis’ lere olan uzaklıgı 11.IKA.’ da; vena cava dorsal
sınırı 11.-10. IKA.’ da, vena cava ventral sınır, alan ve çevresi 10. IKA.’ da istatistiksel yönden
anlamsız(p<0.5); karaciger kalınlıgı 10. IKA.’ da p<0.01 düzeyinde dogum öncesi ile sonrası
arasında istatistiksel yönden anlamlı saptandı. AST, LDH, GGT ve T.Bilirubin seviyelerinde
dogum öncesi ve sonrası arasında istatistiksel yönden anlamlı bir farklılık ortaya konamadı.
Ancak, gıda alımının artmasına baglı olarak serum total protein seviyesinde dogum öncesi ve
sonrası arasında p<0.05 düzeyinde istatistiksel önem saptandı.
Sıgırlarda yaglı karaciger sendromunun belirlenmesinde sonografik ve biyokimyasal
testler yardımcı olabilirse de, kesin tanı için kullanımının sınırlı oldugu sonucuna varıldı.


G i r i s

Sıgır karacigerinin anatomik yapısı geregi klinik muayenesi mümkün olmadıgından,
hepatopatilerin tanısında laboratuvar muayeneleri yanında, sonografik olarak kantitatif
ölçümlerin ve kalitatif degerlendirmenin yapılması gerektigi bildirilmektedir (4,1l,16). Sıgırlarda
karacigerin 6. interkostal bosluktan 13. kostanın proksimaline kadar uzandıgı, kranial sınırın 13.
kostayı biraz astıgı, parietal yüzün diaframaya, visseral yüzün ventro-medialden, latero-dorsale
dogru; kranio-dorsalde rumenin kör kesesi, omazum, doudenumun pars caudalis' i, pankreas ve
sag böbregin kranial kutbu, kranialde ise kısmen akciger tarafından örtüldügü bildirilmekte

Sıgırlarda karaciger paransim hücreleri dejenerasyonlarını saptamak amacıyla yapılan
hepatospesifik enzim aktivite ölçümlerinin, enzimlerin az veya çok spesifikligi nedeniyle
güçlüklere neden oldugu; total bilirubin ve albumin yanında, biopsi, deneysel laparatomi,
radyolojik yoklama (küçük hayvanlarda mümkün), sintigrafi ve komputer tomografi gibi tanı
yöntemlerinin kullanılması gerektigi vurgulanmaktadır


Süt ineklerinde karaciger yaglanması (Leberverfettung-fatt cow syndrome) hepatopati
olarak tanımlanmakta olup, bir çok nedenden ileri gelebilecegi bildirilmistir (3,11,16). Ancak,
süt ineklerinde en önde gelen nedenin yag mobilizasyon sendromu (Fettmobilisationssyndrom-
FMS) oldugu, bu sendromun dogum öncesi (pre partum) iki hafta ile, dogum sonrası (post
partum) 6 hafta içinde sekillendigi, olusumunda özellikle dogum sonrası ilk iki haftanın çok
önemli oldugu vurgulanmaktadır (3). Yaglı karaciger sendromunun post partal enerji
eksikliginden ileri geldigi, bu boslugun organizmadaki yag rezervlerinden artan oranda yag
mobilize edilerek karsılandıgı, bir dereceye kadar karacigerin artan bu yag asitlerini esterize
ettigi, enerji eksikliginde hepatik lipoprotein fraksiyonun geriye dönüsü aksadıgından
hepatositlerde yag birikmesi sekillendigi bildirilmektedir (6,12,13,14). Yüksek verimli süt

ineklerinde post-partal ilk hafta içinde negatif enerji bilançosu sekillendigi, normal kosullarda bu
eksikligin metabolik degisiklikler ve hormonal düzenlemeler ile regüle edilirken
glikoneogenezis, lipolizis ve proteolizisin devreye girdigi, eger enerji eksikligi çok büyük ve
metabolizma regülasyon kapasitesini asarsa, organizmadaki yag reservlerinin mobilize edilecegi,
serbest kalan yag asitlerinin trigliserid halinde hepatositlerde ince tanecikler seklinde (multibl)
veya yaygın (diffuse) olarak toplanacagı, sonuçta; karaciger loplarının periferik, intermedier,
sentrolobuler veya panlobuler tarzda yaglanacakları, bu sendromun % 50-90 oranında prepartum
3.-2. ile, post-partum 4.-6. haftalar arasında olusabilecegi bildirilmektedir (3,9,11,13,16).
Abomazum deplasmanlarında gıda alımının durması nedeniyle olusan yag mobilizasyonu
sonucu, serbest kalan trigliseridlerin panlobuler tarzda yaglanmaya neden oldukları, dolayısıyla
karaciger yetmezligi sekillendigi, klinik semptom olarak ikterus, fotosensibilizasyon ve kanama
egilimleri gibi semptomlar yanında, serum aspartat-aminotransferase (AST), glutamatdehydrogenase
(GLDH), gamma-glutamyltranspeptidase (GGT), total bilirubin düzeylerinin
saptanması; bunlardan AST’ nin düsük oranda hepatospesifik, GLDH' in hepatospesifik, GGT'
nin ise safra kanalları, böbrekler ve barsak epiteli için spesifik oldugu, bu yönleriyle ayırıcı
tanıda anlamlı oldukları, serum total bilirubin düzeyini saptamanın yaglı karaciger sendromu
tanısında bir endikatör olarak kabul edildigi bildirilmektedir (9,11,13,16). Yaglı karaciger
sendromunda enerji eksikligi nedeniyle serum glikoz konsantrasyonu düserken, keton cisimleri
ve serum beta hidroksi butürik asit düzeyi ile lipomobilizasyona baglı olarak serum serbest yag
asitleri düzeyinin arttıgı saptanmıstır (2,3,9,11,15,16). Yaglı karaciger sendromuna maruz kalmıs
süt ineklerinde yaglanmanın derecesi ve yerlesimi konusunda karaciger biopsisinin kesin tanı
yöntemi oldugu, bu islemin hayvanın saglıgına ve süt verimine hiçbir olumsuz etkisinin olmadıgı
bildirilmektedir (1,8,10,11,16). Post-partal dönemde trigliseridlerin bütün karaciger dokusuna
diffüz olarak yayıldıkları, biopsi materyalinin histopatolojik muayenesinde ortaya konmustur

Bu çalısmadan amaç; yaglanma sonucunda karacigerde olusabilecek kantitatif ve
kalitatif degisikliklerin ortaya konması, ultrasonografi ile karaciger boyutlarında olusacak
degisikliklerin dogum öncesi ve sonrası ile iliskisi, serum total protein, total bilirubin, AST,
LDH ve GGT degisikliklerini saptayarak Fakültemiz Uygulama ve Arastırma Çiftligindeki
yüksek verimli süt ineklerinde yaglı karaciger sendromu riskini arastırmaktır.

T a r t ı s m a v e S o n u ç

Abomazum deplasmanlarından kaynaklanan yaglı karaciger sendromunun lipomobilizasyona
baglı olarak panlobuler tarzda yaglanmaya neden oldugu, az veya orta derecede
hepatositer yaglanmanın organizmayı negatif olarak etkilemedigi, uzun süren

lipomobilizasyonların karaciger fonksiyonu ve yapısında distrofik yaglanma sonucunda hücre
nekrozuna dolayısıyla karaciger yetmezligi ve komasına neden oldugu bildirilmektedir (5,11,16).
Asırı oranda karaciger yaglanmasında sonografik olarak ekojenite artısı, orta ve az oranda
yaglanma hallerinde ise belli loplarda yaglanma sonucu ekojenite farklılıklarının ortaya
konabilecegi, bu loplardan alınan igne biopsilerinden yapılacak histopatolojik bakıların kesin
tanıda yararlı oldugu bildirilmistir (10,11,16). Orta ve ileri derecede karaciger yaglanması
görülen olgularda organ boyutlarının büyüdügü (5), karaciger kalınlıgının arttıgı ve bu
durumların da sonografik olarak ortaya konabildigi bildirilmistir

Normal sıgır karacigerinin sonografik görünümü az ekojen ve sınırları parlak (ekojen)
yapıda, paransimde anekojenik damar yapısı ile birlikte oldugu bildirilmektedir (4,11,16,18).
Ancak, karaciger paransim hücrelerinde yaglanmayı 5 ayrı kategoriye ayırıp ekojenite farklılıgını
arastıran Grote (11), böbrek paransim ekosu ile de kıyaslamıs, ileri derecede yaglı karaciger
sendromunda böbrek paransiminden bile hiperekojenik oldugunu saptamıstır. Çalısmamızda;
sıgır karacigerinin sonografik görünümünde sınır yüzeylerin, büyük damarların ve safra
kesesinin ses dalgalarını yansıtma esasına dayanan net görüntüler alınıp ölçümler yapılırken,
paransimin nisbeten koyu, pütürüklü eko verdigi, paransimde yaglanma derecesine göre degisen
eko dagılımı (kalın kaba pütürüklü ve açık renkte, intrahepatik damar çeperlerinde yaglanma
belirtileri görülmemis, eko kıyası böbrek korteksi ile yapılarak, yaglı karaciger sendromu
saptanan ineklerde görülen karaciger paransiminin beyaz renkte olusu ve paransim-damar çeperi
ayırımının yapılamaması gibi özelliklere rastlanmamistir

Braun (4), genç ineklerde karaciger büyümesini dorsal ventral sınırlar arasındaki
mesafeyi ölçerek arastırmıs ve en fazla 35 cm olabilecegini, vena cava' nın 15 cm, porta' nın 13
cm derinlikte bulunabilecegini bildirmektedir. neklerde karaciger ventral sınırlarında olusan
ovallesme ve yuvarlaklasmaların, yani ventral karaciger açılarındaki artısların, generalize
karaciger degisikliklerinden, atlarda ise benzer degisikliklerin hiperlipidemiden ileri geldigi
bildirilmektedir

Lauener (16), ileri derecede yaglı karaciger sendromu saptanan ineklerde dorsal
karaciger sınırının Proc.spinalis’ lere olan uzaklıgını 12. KA.’ da 20.5±4.8 cm, 11. KA'. da
22.3±7.0 cm, 10. KA'.da 24.1±6.9 cm; Grote (11), sırasıyla 19.l±6.2 cm, 25.1±7.5 cm ve
24.4±7.3 cm olarak saptamıs, kisisel ölçüm farklılıklarının % 32 oranında olabildigini
vurgulamıstır. Diger taraftan Braun (4), ortalama 513 kg canlı agırlıktaki genç süt ineklerinde bu
degeri sırasıyla 12.6±1.48 cm., 16.4±3.21 cm ve 26.4±3.83 cm olarak ölçmüstür. Çalısmamızda
saptanan karaciger dorsal sınır ölçüm sonuçlarının literatür verilerinden farklı oldugu
görülmektedir. Bu farklılıgın nedeni distrofik karaciger yaglanmasından ziyade canlı agırlık
farklılıklarından ileri gelmekte, bu da Grote (11)’ nin belirttigi % 32’ lik kisisel ölçüm
farklılıgını dogrulamaktadır.

Karaciger ventral sınırının Proc.spinalis’ lere uzaklıgı üzerinde yapılan çalısmalarda;
Barun (4), interkostal bosluk sırasıyla 37.5±3.60 cm, 43.3±2.6l cm ve 47.l±2.97 cm, Lauener
(16), hafif derecede yaglanma olan ineklerde 37.45±5.1 cm, orta derecede yaglanma olanlarda
42.81±9.03 cm, ileri derecede 39.7l±5.8l cm olarak 12. KA.’da, 48.58±6.92 cm, 53.94±8.5l cm,
52.68±6.46 cm, 11. KA.’ da, 58.7l±6.79 cm, 64.38±7.44 cm, 63.14±5.51 cm olarak
bildirmektedir. Aynı parametre üzerinde yaptıgımız ölçüm sonuçları Tablo 2’ de verilmis olup,
Braun (4)’nın degerlerinden yüksek, Lauener (16)’ in orta ve ileri derecede yaglı karaciger
sendromlu ineklerde ölçtügü degerlere canlı agırlılık ortalamasının yüksekligi nedeniyle yakın
bulunmustur.

Grote (11), yaglı karaciger sendromu derecesini saptamadıgı süt ineklerinde karaciger
kalınlıgını vena cavada portadan daha yüksek bulmus, kalınlık ölçümlerine deri ve deri altı bag
dokuyu da ilave etmistir. Lauener (16), hiç karaciger yaglanması olmayan süt ineklerinde
11. KA' da porta derinligini 9.9±2.2 cm, orta derecede yaglanmada 10.2±2.0 cm, ileri derecede

yaglı karaciger sendromu olanlarda ise, 9.8±1.4 cm olarak ölçmüs, bu farklılıkları istatistiksel
yönden önemsiz bulmustur. Bu sonuçlara göre karaciger boyutlarındaki ve kalınlık artısının
karaciger yaglanma derecesinin saptanmasında yardımcı olmayacagını bildirmektedir (16).
Barun (4) ise, karaciger kalınlıgını kaudalden kraniale dogru interkostal bosluk sırasıyla
24.9±3.89 cm, 26.9±2.94 cm ve 20.7±3.11 cm olarak bildirmektedir. Çalısmamızda milimetre
cinsinden yapılan karaciger kalınlık ölçümlerinden sadece 10. KA’ da dogum öncesi ve sonrası
arasında istatistiksel yönden p<0.0l düzeyinde anlamlılık saptanmıstır (Tablo 2). Kalınlık
ölçümündeki farklılık kullandıgımız metodun modifikasyonundan ileri gelmektedir

Karaciger ventral sınırı açı ölçümü üzerinde yapılan çalısmalarda; kaudalden kraniale
interkostal bosluk sırasıyla Barun (4), 58±10.05°, 56.2±8.11°, 45.9±9.33°, sadece 11. KA.’da
ölçüm yapan Lauener (16), hafif derecede karaciger yaglanması olan ineklerde 55.42±10.72°,
orta derecede yaglanma olan ineklerde 50.75±9.05°, ileri derecede yaglanma olan ineklerde
6l.29±8.72° olarak bildirmektedir. Karaciger ventral sınırları üzerinde yapılan açı ölçümlerinde
elde ettigimiz sonuçlar Tablo 2’ de verilmis olup, saptadıgımız degerler literatür (4,16)
verilerinden düsük bulunmustur. Bu durum yaglı karaciger sendromunda olusan ventral açılar
artısının tersi olup, böyle bir riskin olmadıgını desteklemektedir

Vena cava dorsal sınırı ölçümleri üzerinde çalısmalar yapan Braun (4), bu mesafeyi
12. KA.’ da 19.9±2.27 cm, 11. KA.’da 21.5±2.55 cm, olarak normal ineklerde bildirirken,
Lauener (16), az, orta ve ileri derecede yaglanma olanlarda kaudalden kraniale dogru 12. KA.’da
24.52±3.12 cm, 23±2.35 cm, 25.75±2.46 cm, 11. KA.’ da 30.13±2.13 cm, 23±2.35 cm,
30.71±1.91 cm olarak bildirmektedir. Çalısmamızda vena cava ölçümlerinde dogum öncesi ile
sonrası arasında istatistiksel yönden anlamlılık saptanmamıs olup, ölçüm sonuçlarının literatür
verilerini destekledigi ortaya konmustur.

Braun (4), saglıklı ortalama 513 kg canlı agırlıga sahip genç ineklerde çalısmıs ve cava
çaplarını 12. KA.’ da 3.0±0.58 cm, 11. KA’ da 3.2±0.48 cm; porta çaplarını sırasıyla 3.6±0.42
cm, 2.35±0.38 cm, 2.9±0.41 cm olarak saptamıstır. Grote (11), portal venin 9. KA.’ da çapını
2.5±0.4 cm, 12. KA’ da 3.7±0.9 cm, 10. KA’ da ortalama 3.3±0.49 cm olarak bildirmektedir.
Yaptıgımız çalısmada gerek cava, gerekse porta çaplarının literatür verileri ile uyumlu oldugu
ortaya konmustur. Karaciger damarlarının vertikal ve horizontal çapları ile alan ve çevre
hesaplamaları üzerinde yapılmıs çalısma saglanamadıgından tartısılmayıp veri olarak
sunulmustur..

Saglıklı sıgırlarda AST: 10-50 U/l, LDH: 1500 U/l, GGT: 20 U/l, T.Protein: 60-80 gr/l,
T.Bilirubin:0.4 mg/dl. normal degerler olarak bildirilmektedir (15). Yaglı karaciger sendromu
üzerinde çalısan Lauener (16), total bilirubin düzeyini hafif derecede yaglanma olan ineklerde
13.1±1.18 μmol/l, orta derecede yaglanma olanlarda 15.2±1.18 μmol/l, ileri derecede yaglanma
olanlarda 19.3±1.29 μmol/l; gamma glutamyl-transferase düzeyini sırasıyla 21±1.33 U/l,
25±1.39 U/l, 37±1.57 U/l.; aspartatamino-transferase düzeyini sırasıyla 62±1.78 U/l, 84±1.92
U/l, 78±1.89 U/l; olarak bildirmektedir. Grote (11), total bilirubin, AST, GLDH ve GGT
aktivitelerini ROC kurvesi kullanarak grafiklestirmis ve spesifiklik ve duyarlılık yönünden
ayırımını yapmıstır. Lauener (16) ise, total bilirubin (ayırım degeri 19 μmol/l) düzeyinin
yaglanma derecesine göre arttıgını, ileri derecede ve az yaglanma olanlar arasında bu
parametrenin sensivitesini % 50, spesifikligini % 74; GGT (ayırım degeri 44 U/l) sensivitesini %
43, spesifikligini % 95; AST (ayırım degeri 65 U/l) sensivitesini % 43, spesifikligini % 74 olarak
bildirdigi gibi bu artısların istatistiksel yönden anlamsızlıgını da vurgulamaktadır. Çalısmamızda
saptanan karaciger enzim ve total bilirubin düzeylerinde dogum öncesi ve sonrası arasında
istatistiksel farklılık saptanamazken, protein düzeyinde dogum öncesi ile sonrası arasında p<0.05
düzeyinde istatistiksel anlamlılık saptanmıstır. Artıs laktasyona baslayan inegin günlük gıda
tüketiminin artmasından ileri gelebilir. Biyokimyasal diger parametrelerde artıs olmaması yaglı
karaciger sendromu riskinin var olmadıgını kantitatif ölçümler paralelinde desteklemektedir.
neklerde yaglı karaciger sendromu yanında irinli hepatitis ve siroz gibi karaciger hastalıklarının

ender sekillendigi (3,6), sonografik olarak bunların yaglı karaciger hastalıgından ayırıcı tanısının
yapılabilecegi bildirilmistir (16). Karaciger damarları üzerinde sonografik muayeneler yapan
Braun (4), genç ineklerde vena cava çapı 40 mm' den, vena porta çapının 45 mm’ den büyük
olması gerektigini bildirmektedir. Kedi ve köpeklerde ise sag kalp yetmezligine baglı karaciger
venlerinde belirgin genislemeler olusacagı, benzer durumun vena cava obstrüksiyonundan da
ileri gelecegi bildirilmektedir

Fokal karaciger degisikliklerinin diffüz degisikliklerden daha kolay tanınabilecegi,
sonografik görünümlerinin anekojen, hipoekojen, hiperekojen veya karısık ekojenitede
olabilecegi, bu fokal lezyonlarını çevrelerinde kapsül (apse, hematom gibi) bulunabilecegi,
sonografik ayırıcı tanısının her zaman yapılamayabilecegi bildirilmektedir (1,18). Akut apse ve
hematomların gün geçtikçe artan ekojenitede oldukları, apselerin nisbeten kalın düzensiz çeper
kapsadıkları, olgunlasma periyodu esnasında ekodan yoksun, fakir veya her ikisinin karısımında
eko yapısı gösterdikleri bildirilmektedir (20). Karaciger hematomlarının sonografik
görünümünün organizasyon ve resorpsiyon derecesine baglı olarak farklı oldugu, baslangıçta
çizgili ekojenite gösterirken, devamla hipoekojen veya karısık ekojenite gösterdikleri, ileri
derecede fibrotik ve kalsifiye odaklar ve yabancı cisimlerin karacigerde hiperekojenik olarak
saptanabilecegi bildirilmektedir (18). neklerde karaciger apselerinin Fusobacterium
necrophorum’ dan veya kranial karaciger loplarında travmatik reticuloperitonitis’ den ileri
geldigi bilinmektedir (3,4,6). Neoplasmaların sonografik görünümü ise çok çesitli olup, ayırıcı
tanısının sonografik olarak yapılamayacagı, mutlak ultrasonografi altında igne biopsisi
yöntemine bas vurulması gerektigi bildirilmistir (10,11,16,17,18). Çalısmamızda lokal karaciger
degisikligi olarak kalsifiye odakların distal gölgelenme veren hiperekojenik sahalar seklinde
normal karaciger parensimi içinde yer aldıkları ortaya konmustur.

Bu çalısma sonucunda; vena porta çap, alan ve çevre ölçümlerinde dogum öncesi ve
sonrasında belirgin bir farklılık saptanamazken, vena cava çap, alan ve çevre degisikliklerinin

laktasyon ve beslenmeye baglı olarak istatistiksel yönden önemsiz derecede arttıgı; karaciger
kalınlıgında dogum öncesine göre artma sekillendigi, bu artısa baglı olarak dorsal karaciger
sınırının Proc. spinalis’ lere yaklastıgı; hepatospesifik enzim, total protein ve bilirubin
düzeylerinde dogum öncesi ile sonrası arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı; kantitatif ve
kalitatif degisikliklerin fizyolojik sınırlar içinde kaldıgı; hepatit ve fibrosis gibi bütün karaciger
paransimini etkileyen hastalıklarda sonografi ile ayırıcı tanının yapılamıyacagı, ancak sınırlı
karaciger lezyonlarının tanısının mümkün oldugu, dolayısıyla Fakültemiz Uygulama ve
Arastırma Çiftligindeki yüksek süt verimli ineklerde yaglı karaciger sendromu riskinin olmadıgı
sonucuna varılmıst

Tarık BiLAL Yücel MERAL

Istanbul Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Iç Hastalıklar Anabilim Dalı, Avcılar,Istanbul-
TÜRKIYE

Δεν υπάρχουν σχόλια:

Δημοσίευση σχολίου